Blog

Miras Hukuku 2023

MİRAS HUKUKU

Öncü&Keskin Hukuk Bürosu tecrübeli İstanbul miras hukuku avukatları aracılığıyla miras hukukuyla alakalı her türlü konuda hukuki danışmanlık ve hizmet vermektedir. Bununla birlikte tecrübeli İstanbul miras hukuku avukatlarmız terekenin tespiti,mirasçılık, vasiyatname işlemleri gibi her türlü hukuki danışmanlık, hukuki arabuluculuk ve avukatlık hizmeti vermektedirler.

 MİRAS HUKUKU VE MİRASÇILAR

Miras hukuku kişinin ölümü veya gaipliği halinde malvarlığının mirasçıları arasında nasıl paylaştırılacağını düzenleyen hukuk dalıdır. Miras hukuku hükümleri ancak kişinin ölümünden sonra sonuç doğurur. Miras hukukuna ilişkin düzenlemeler Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenmiştir.

Mirasçılar ise yasal ve atanmış mirasçılar olarak ikiye ayrılmaktadır. Yasal mirasçılık da irade söz konusu değildir, mirasçılık ilişkisi kanun dolayısıyla kurulur. Kanuna göre yasal mirasçılar kan hısımları, sağ kalan eş, evlatlık ve devlettir. Buna göre, kişinin birinci derece mirasçıları onun altsoyudur yani ilk olarak çocuklarıdır, çocuklar eşit olarak mirasçıdırlar.Miras bırakandan önce vefat etmiş çocuğun payını onun altsoyu alır.

Altsoyu bulunmayan miras bırakanların mirası ana ve babasına eşit şekilde kalır, bunlardan biri veya ikisinin miras bırakandan önce vefatı halinde miras bunların altsoyuna yani miras bırakanın kardeşlerine kalır.Altsoyu,ana babası ve onların altsoyu bulunmayan mirasçıların mirası büyük ana ve babaları hayattaysa eşit olarak onlara kalır değilse yukarıda ana babada anıldığı gibi paylaştırılır.

Kişinin altsoy ilişkisinin yani evlilik içinde doğmayan ancak tanıma veya hakim hükmüyle kurulan altsoy ilişkilerinde ise çocuk sanki evlilik birliği içinde doğmuş gibi babasının mirasçısı olur.

Kişinin sağ kalan eşinin alacağı durumu kiminle birlikte mirasçı olacağına bağlıdır. Eğer eş miras bırakanın çocukları ile birlikte mirasçı olursa mirasın dörtte biri, altsoy olmaması halinde miras bırakanın anası ve babasıyla mirasçı olması halinde mirasın yarısı, büyük ana, baba ve bunların çocukları ile birlikte mirasçı olursa mirasın dörtte üçü bunlar yoksa tamamına sahip olur.

Evlatlık da miras bırakanın mirasına kan hımsı gibi mirasçı olur.Ayrıca evlatlığın kendi ailesine mirasçılığı da devam eder. Evlat edinen evlatlığın mirasına halef olmaz. Bununla birlikte mirasçının bulunmaması halinde kişinin mirası devlete geçer.

Bunlara ek olarak bir de atanmış mirasçı vardır ki bu halde, miras bırakan mirasının bir kısmını veya tamamını, yasal mirasçıların haklı saklı kalmak suretiyle,seçtiği bir üçüncü kişiye bırakmasıdır. Atanmış mirasçı yasal mirasçılar gibi mirasçı sıfatına haizdir.

MİRASÇILIK BELGESİ(VERASET İLAMI) VE İNTİKAL

Mirasçılık belgesi kişinin mirasçı olduğuna dair bir belgedir ve kişinin mirasçı olduğuna dair dayanak oluşturur ancak unutulmamalıdır ki aksi her zaman kanıtlanabilir ve aksi kanıtlanana dek geçerli bir belgedir. Miras bırakanın vefatından sonra intikal için yetkili makamlar mirasçılardan mirasçı olduklarını ispat etmelerini isteyeceklerdir. Dolayısıyla kişilerin mirasçılık belgesi almaları faydalarına olacaktır. Ayrıca mirasın intikali ve paylaşımı mirasçılık belgesinde gösterilen oranlara göre yapılmaktadır.

Mirasçılık belgesi Türk Medeni Kanunu madde 598 uyarınca ilgililerin talebi üzerine noterler veya sulh hukuk mahkemelerinden alınabilir. Noterden veraset ilamı yani mirasçılık belgesi almak mahkeme süreci düşünülünce daha hızlı olacaktır ancak mirasçılık durumlarının belirsiz veya çelişkili olduğu durumlarda mahkemeye başvurulması daha sağlıklıdır. Mirasçı olduğunu düşünen herkes noter veya mahkemeye başvurabilir.

Noterden veraset ilamı talebi halinde izlenecek adımlar şu şekilde olacaktır:

  • C. Kimlik Numarası yazılı olan kimlik belgesi, Temsilen başvuru yapılıyor ise Vekaletname ya da Mahkeme Kararı, Miras Bırakan kişiye ait T.C. Kimlik Numarası ile (eğer bu bilgiye erişemiyorsanız noterlikte tespit edilecektir.) noterlikte size verilecek olan başvuru formunu doldurunuz ve imzalayınız, mirasçılık Belgesi sistem tarafından yaklaşık üç dakika içerisinde hazırlanacaktır. Hazırlanan Mirasçılık Belgesi Noter tarafından doğrulanacaktır.

 

 

MİRASIN REDDİ VE MİRASTAN  FERAGAT SÖZLEŞMESİ

Miras, mirasçılara direkt olarak geçer, mirası istemeyen mirasçılar mirası rededebilirler. Red ile birlikte mirasçılık sıfatı son bulur. Mirasın reddi ancak kişi mirasçı olduğunda yapılabilir, bu kurumda mirasçı mirastan bozucu yenilik doğuran bir beyanla vazgeçer. Bu yenilik doğuran beyanın sahih olması gerekir beyan tutulacak tutanakla sulh hukuk hakimliğine yapılır ve bu beyan mahkemece özel bir kütüğe kaydedilir.

Mirasın reddi için mirasçının herhangi bir dayanak sunmasına gerek yoktur, beyanının açık olması yeterlidir. Mirasın reddi işlemi sonrasında geri alınamaz. Mirasın reddi hakının üç ay içinde kullanılması gerekir bu üç aylık süre hak düşürücü süredir. Geçmesi halinde miras reddedilemez ve mirasçı mirası kabul etmiş sayılır. Yani bu halde hakkı kullanmamak kabul etmek yerine geçer.

Mirastan feragat sözleşmesinde de mirastan vazgeçme söz konusudur.Mirasçı bu halde miras bırakan ile yaptığı sözleşme ile mirastan vazgeçer. Bu feragat karşılıklı veya karşılıksız şekilde olabilir.

Mirastan miras bırakan yaşarken de feragat edilebilir çünkü burada mirasçı ile miras bırakan arasındaki bir sözleşme söz konusudur.Feragat eden kişi mirasçılık sıfatını kaybeder. Mirastan feragat sözleşmesinin noter huzurunda yapılması gerekir. Bu sözleşmenin şekil şartı vardır.Eğer feragat karşılıklı yani ivazlı ise feragat edenin altsoyu da bundan etkilenir. Ve miras bırakının mirasçısı olmazlar, ivazsız ise miras bırakanının mirasçısı olmaya devam ederler.

VASİYETNAME  VE VASİYETNAMENİN İPTALİ DAVASI

Vasiyetname miras bırakanın ölümünden sonra hüküm doğuracak son arzuları ile mirasının paylaşım şeklini belirlediği sözlü veya yazılı beyandır. Vasiyetnamenin resmi, sözlü ve el yazılı vasiyetname olmak üzere üç türü vardır.

Resmi vasiyetname noter, sulh hakimi veya yetkili memurun önünde ve iki tanığın katılımıyla düzenlenen vasiyetnamedir.El yazılı vasiyetname adi yazılı şekildeki vasiyetnamedir. Bu halde, metnin tamamı, tarihi ve imzasını miras bırakan yazmış olmalıdır, bilgisayar ortamında da yazılabilir önemli olan miras bırakanın kendisinin yazmasıdır.Düzenleme tarihinin mutlaka olması ve vasiyetname bilgisayar ortamında yazılmış olsa bile imzanın miras bırakanın el yazısı ile atılmış olması şarttır.Sözlü vasiyetname ise olağanüstü hallerde söz konusu olabilecek istisnai bir haldir.Buna göre yakın ölüm tehlikesi, ulaşımın kesilmesi, hastalık, savaş gibi olağanüstü durumlar yüzünden resmî veya el yazılı vasiyetname yapamıyorsa, sözlü vasiyet yoluna başvurabilir. Bunun için mirasbırakan, son arzularını iki tanığa anlatır ve onlara bu beyanına uygun bir vasiyetname yazmaları veya yazdırmaları görevini yükler.

Ve vasiyetnamenin bu üç türü de kanun tarafından çeşitli şekil şartlarına bağlanmıştır.Bir de vasiyetname yapılabilmesi için vasiyetname yapabilme ehliyetine sahip olunması gerekir ki bu ehliyet için kişinin ayırt etme gücüne sahip ve 15 yaşından büyük olması gerekir.

Kişinin vasiyetname yapabilme ehliyetine sahip olmaması veya vasiyetnamenin şekil şartına uymaması durumlarında vasiyetname sakatlanır ancak bu sakatlanma vasiyetnameyi kendiliğinden geçersiz hale getirmez.

Ayrıca vasiyetnamede irade sakatlıkları, hukuka ayrılıklar olması konusunda da vasiyetnameye iptal davası açılabilir. Vasiyetnamenin geçersiz olması için vasiyetnamenin iptali davasının açılması gerekir.

Vasiyetname iptal davasını Türk Medeni Kanunu madde 558 uyarınca, tasarrufun iptal edilmesinde menfaati bulunan mirasçı ve vasiyet alacaklısı tarafından açılabilir. Bir de vasiyetnamenin iptali davası açarken kanunda hak düşürücü süreler öngörülmüştür  ki hüküm şu şekildedir :

İptal davası açma hakkı, davacının tasarrufu, iptal sebebini ve kendisinin hak sahibi olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın geçmesi tarihinin üzerinden, iyiniyetli davalılara karşı on yıl, iyiniyetli olmayan davalılara karşı yirmi yıl geçmekle düşer.

 

 

 

 

 

ÖRNEK MAHKEME KARARLARI

T.C.

YARGITAY

  1. HUKUK DAİRESİ
  2. 2021/2785
  3. 2021/7769
  4. 1.7.2021

* VASİYETNAMENİN İPTALİ DAVASI ( Mirasbırakan Vasiyetnameyi Bizzat Okuyamaz veya İmzalayamazsa Memurun Vasiyetnameyi İki Tanığın Önünde Ona Okuyacağı ve Bunun Üzerine Mirasbırakanın Vasiyetnamenin Son Arzularını İçerdiğini Beyan Edeceği – Bu Durumda Tanıkların Hem Mirasbırakanın Beyanının Kendi Önlerinde Yapıldığını ve Onu Tasarrufa Ehil Gördüklerini Hem Vasiyetnamenin Kendi Önlerinde Memur Tarafından Mirasbırakana Okunduğunu ve Onun Vasiyetnamenin Son Arzularını İçerdiğini Beyan Ettiğini Vasiyetnameye Yazarak veya Yazdırarak Altını İmzalayacağı )

* MİRASBIRAKANIN OKUR YAZAR OLMAMASI ( Olayda Vasiyetnamenin Noter Tarafından Bu Husus Belirtilerek Okuyamayan veya Yazamayanlara Özgü Vasiyetname Şeklinde Düzenlendiği – Ancak Vasiyetnamede Tanıkların “Mirasbırakanın Beyanının Kendi Önlerinde Yapıldığını” Tevsik Eden Beyanlarının Bulunmadığı/Bu Beyanın Yokluğunun Vasiyetnameyi Geçersiz Kılacağı )

* VASİYETNAMEDE TANIKLARIN MİRASBIRAKANIN BEYANININ KENDİ ÖNLERİNDE YAPILDIĞINI TEVSİK EDEN BEYANLARININ BULUNMAMASI ( İlk Derece Mahkemesince TMK’nın 535. Maddesinin İkinci Fıkrasında Öngörülen Şekil Şartlarına Uygun Olarak Düzenlenmeyen Vasiyetnamenin İptaline Karar Verilmesi Gerektiği – Yanılgılı Değerlendirme ile Davanın Reddine Karar Verilmiş Olması Usul ve Yasaya Aykırı Olup Kararın Bozulması Gerektiği )

4721/m. 532, 535

ÖZET : Dava, vasiyetnamenin iptali davasıdır.Mirasbırakan vasiyetnameyi bizzat okuyamaz veya imzalayamazsa, memur vasiyetnameyi iki tanığın önünde ona okur ve bunun üzerine mirasbırakan vasiyetnamenin son arzularını içerdiğini beyan eder.Bu durumda tanıklar, hem mirasbırakanın beyanının kendi önlerinde yapıldığını ve onu tasarrufa ehil gördüklerini; hem vasiyetnamenin kendi önlerinde memur tarafından mirasbırakana okunduğunu ve onun vasiyetnamenin son arzularını içerdiğini beyan ettiğini vasiyetnameye yazarak veya yazdırarak altını imzalarlar.

Olayda, vasiyetname; noter tarafından, mirasbırakanın okur yazar olmadığı belirtilerek, okuyamayan veya yazamayanlara özgü vasiyetname şeklinde düzenlenmiştir. Ne var ki, vasiyetnamede tanıkların “mirasbırakanın beyanının kendi önlerinde yapıldığını” tevsik eden beyanları yoktur. Bu beyanın yokluğu vasiyetnameyi geçersiz kılar.

Açıklanan nedenlerle, ilk derece mahkemesince; TMK’nın 535. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen şekil şartlarına uygun olarak düzenlenmeyen vasiyetnamenin iptaline karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup kararın bozulması gerekir.

DAVA : Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen vasiyetnamenin iptali davasının reddine dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacıların istinaf başvurusunun esastan reddine yönelik olarak verilen kararın, süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

KARAR : Davacılar; halaları olan mirasbırakan …’ın 23/06/2016 tarihinde vefat ettiğini, mirasbırakanın 03/09/2009 tarihinde vasiyetname yaptığını, mirasbırakanın az işitmesi ve okuma yazması olmaması nedeniyle vasiyetnamenin kendisine okunmasının usule uygun yapılmadığını, vasiyetname yapıldığında murisin akli melekelerinin yerinde olmadığını ileri sürerek, vasiyetnamenin iptalini talep etmişlerdir.

Davalı; davanın reddini istemiştir.

İlk derece mahkemesince; adli tıp kurumu raporuna göre vasiyetname tanzim tarihi itibari ile mirasbırakanın fiil ehliyetinin bulunduğu, davacılar tarafından mirasbırakanın kulaklarının az duyduğu, okuma yazma bilmediği, vasiyetnamenin okur yazar olanlara göre düzenlendiği ileri sürülmüş ise de; buna ilişkin dosyaya herhangi bir delil, kayıt, belge sunulamadığı ya da tanık ile ispat edilemediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; karara karşı, davacılar tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.

Bölge adliye mahkemesince; vasiyetnamenin TMK’nın 532 ve devamı maddelerindeki düzenlemelere uygun olmasına göre ilk derece mahkemesince verilen karar usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu gerekçesiyle, davacıların istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş; karar, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.

1-) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı bilgi ve belgelere, özellikle temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararında yazılı gerekçelere göre, davacıların sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2-) TMK’nın 535. maddesi; “Mirasbırakan vasiyetnameyi bizzat okuyamaz veya imzalayamazsa, memur vasiyetnameyi iki tanığın önünde ona okur ve bunun üzerine mirasbırakan vasiyetnamenin son arzularını içerdiğini beyan eder.

Bu durumda tanıklar, hem mirasbırakanın beyanının kendi önlerinde yapıldığını ve onu tasarrufa ehil gördüklerini; hem vasiyetnamenin kendi önlerinde memur tarafından mirasbırakana okunduğunu ve onun vasiyetnamenin son arzularını içerdiğini beyan ettiğini vasiyetnameye yazarak veya yazdırarak altını imzalarlar.” hükmünü içermektedir.

Somut olayda, vasiyetname; noter tarafından, mirasbırakanın okur yazar olmadığı belirtilerek, okuyamayan veya yazamayanlara özgü vasiyetname şeklinde düzenlenmiştir. Ne var ki, vasiyetnamede tanıkların “mirasbırakanın beyanının kendi önlerinde yapıldığını” tevsik eden beyanları yoktur. Bu beyanın yokluğu vasiyetnameyi geçersiz kılar.

Hal böyle olunca, ilk derece mahkemesince; TMK’nın 535. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen şekil şartlarına uygun olarak düzenlenmeyen vasiyetnamenin iptaline karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.

İlk derece mahkemesi kararının, yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, HMK’nın 373. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, işbu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar verilmiştir.

SONUÇ : Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davacıların sair temyiz itirazlarının reddine; ikinci bentte açıklanan nedenlerle 6100 Sayılı HMK’nın 373. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, aynı Kanunun 371. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının davacılar yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 01.07.2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

T.C.

YARGITAY

14. HUKUK DAİRESİ

E. 2016/16104

K. 2020/6246

T. 15.10.2020

* MİRASIN HÜKMEN REDDİ İSTEMİ ( Davacının Murisinin Ölümünden Sonra Yasal Yükümlülüklerini Yerine Getirerek Veraset ve İntikal Vergisi Beyannamesini Vermiş Olmasının Bunların Yasal Süresi İçinde Verilmemesinin Sorumluluk Yaratacağı Gözetildiğinde Mirası Kabul Anlamında Yorumlanamayacağı – Kararın Bozulması Gerektiği )

* TEREKENİN BENİMSENMESİ ANLAMINA GELEN İŞLEMLER ( Murisin Ölüm Tarihi İtibariyle Terekesinin Borca Batık Olup Olmadığı ve Mirasçıların Terekeyi Kabul Anlamına Gelen İşlemler Yapıp Yapmadıkları Taşınmaz ve Araçların Değerlerinin ve Borçlarının Ölüm Tarihine Göre Belirlenmediği ve Esnaf ve Sanatkarlar Kredi Kooperatifine ve Şirkete Yapılan Ödemelerin Miktarı Tarihi ve Kim Tarafından Ödendiği ayrıca İcra Tehdidi Altında Ödenip Ödenmediğinin Araştırılmadığı – Kararın İsabetsiz Olduğu )

* VEKALETNAME ( Davacılar Vekilinin Mirasın Reddine İlişkin Vekaletnamesinde Özel Yetki Bulunmamasına Rağmen Bu Eksiklik Tamamlatılmadan Yargılamaya Devam Edilmesi de Doğru Görülmediği )

* EKSİK İNCELEME ( Mirasbırakanın Ölüm Tarihinden Sonraki Hesap Hareketlerinin Davacı Açısından Terekenin Benimsenmesi Niteliğinde Olup Olmadığının Araştırılmadığı – Eksik İnceleme ve Yanılgılı Değerlendirmeyle Karar Verilmesinin Hükmün Bozulmasını Gerektirdiği )

4721/m.605,610/2

ÖZET : Dava, mirasın hükmen reddi istemine ilişkindir.

Davacının murisinin ölümünden sonra yasal yükümlülüklerini yerine getirerek veraset ve intikal vergisi beyannamesini vermiş olması, yasal süresi içinde verilmemesinin sorumluluk yaratacağı gözetildiğinde mirası kabul anlamında yorumlanamaz. Öte yandan, murisin ölüm tarihi itibariyle terekesinin açıkça borca batık olup olmadığı ve mirasçıların terekeyi kabul anlamına gelen işlemler yapıp yapmadıkları yeterince araştırılmamıştır. Mirasbırakanın hissedarı olduğu taşınmazın, mirasbırakana ait araçların değerlerinin ve borçlarının ölüm tarihine göre belirlenmemiş olması ve Esnaf ve Sanatkarlar Kredi Kooperatifine ve şirkete yapılan ödemelerin miktar, tarih, kim tarafından ödendiği ve icra tehdidi altında ödenip ödenmediğinin araştırılmamış olması doğru görülmemiştir. Ayrıca mirasbırakanın ölüm tarihinden sonraki hesap hareketlerinin davacı açısından terekenin benimsenmesi niteliğinde olup olmadığı da araştırılmamıştır. Davacılar vekilinin mirasın reddine ilişkin vekaletnamesinde özel yetki bulunmamasına rağmen bu eksiklik tamamlatılmadan yargılamaya devam edilmesi de doğru görülmemiştir. Mahkemece, belirtilen hususlar üzerinde durulmadan eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeyle karar verilmesi hükmün bozulmasını gerektirmiştir.

DAVA : Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 04/06/2013 gününde verilen dilekçe ile mirasın hükmen reddi istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 26/01/2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : Dava, mirasın hükmen reddi istemine ilişkindir.

Davacı vekili, 14/05/2008 tarihinde vefat eden muris …’ın terekesinin borca batık olması nedeni ile mirası hükmen reddin tespitini istemiştir.

Davalılar vekilleri, davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkeme, davanın reddine karar vermiştir.

Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.

Mirasın hükmen reddine ilişkin olarak açılan davalarda, murisin ölüm tarihi itibariyle terekesinin açıkça borca batık olup olmadığının ve mirasçıların terekeyi kabul anlamına gelen işlemler yapıp yapmadıklarının araştırılması gerekmektedir. Türk Medeni Kanunu’nun 605/2 maddesi hükmü gereğince mirasın hükmen reddine (terekenin borca batık olduğunun tespitine) ilişkin talepler, süreye tabi olmayıp mirasçıların iyiniyetli ya da kötüniyetli olmalarının bir önemi bulunmamaktadır. Murisin ödemeden aczi ölüm tarihine göre belirlenir. Ölüm tarihi itibariyle, murisin tüm malvarlığı terekenin aktifini, tüm borçları ise terekenin pasifini oluşturur. Terekenin pasifinin aktifinden fazla olması terekenin ödemeden aczini ve dolayısıyla da terekenin borca batık olduğunu gösterir (TMK m. 605/2). Mirasın hükmen reddine ilişkin olarak açılan davalarda, terekenin açıkça borca batık olup olmadığının araştırılması gerekmektedir. İcra takibi sonunda aciz vesikası düzenlenmesi halinde terekenin borca batık olduğu kabul edilir. Aksi halde terekenin borca batık olup olmadığı, murisin malvarlığı bulunup bulunmadığının usulüne uygun olarak bankalar, trafik tescil müdürlüğü, vergi daireleri, belediyeler ve tapu müdürlüğü v.b. kurum ve kuruluşlardan sorulması, murisin alacak ve borçları zabıta marifetiyle de araştırılarak aktif malvarlığı ile takibe konu borç miktarı gözönünde tutularak aktif ve pasifinin tereddüde neden olmayacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Ayrıca TMK’nun Velayet, Vesayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına ilişkin Tüzüğün 39/2. fıkrası gereğince mirasın reddi yetkisini içeren özel vekaletname sunulması zorunludur.

Bilindiği üzere; TMK’ nın 610/2. maddesinde “…Ret süresi sona ermeden mirasçı olarak tereke işlemlerine karışan, terekenin olağan yönetimi niteliğinde olmayan veya miras bırakanın işlerinin yürütülmesi için gerekli olanın dışında işler yapan, ya da tereke mallarını gizleyen veya kendisine mal eden mirasçı, mirası reddedemez…” hükmü yer almaktadır. Madde metninden de anlaşıldığı üzere; yasa koyucu mirasçılardan birinin tereke işlerine gereğinden fazla karışmasının mirası örtülü kabul anlamına geleceğini ve tıpkı açık kabulde olduğu gibi, ret hakkının bu mirasçı bakımından sona ereceğini düzenlemiştir.

Diğer taraftan, Hukuk Genel Kurulunun 08.02.1950 tarih ve 140/20 sayılı Kararında; “Bir muamelenin alelade idari muamelattan olup olmadığını tayin için bilhassa muameleyi yapan varisin maksadını nazara almak lâzımdır. Eğer bunun maksadı mirasçı sıfatıyla terekeden tasarruf olmayıp mücerret bilahare mirası kabul ettiği zaman ihmal yüzünden gelebilecek zararın önüne geçmek ise, yaptığı muamelenin alelade idari muamele olarak kabulü zaruridir. Ezcümle malların çalınmaması için tedbir ittihazı, malları deftere geçirmek, zamanaşımını kesmek için derhal dava açmak, bir otelin, gazinonun müşterilerinin dağılmaması için vergi vermek, davaya mani olmak için müstacel borçları ödemek alelade idarenin istilzam ettiği muamelattandır…” denilmek suretiyle mirasçının eyleminin tereke işlerine karışma olarak değerlendirilebilmesi için onun bu eylemde bulunurken hangi maksatla hareket ettiğinin belirlenmesi gerektiğini, mirasçının amacının mirasçı sıfatı ile terekede tasarruf değilse, eylemlerinin tereke işlerine karışma olarak nitelendirilmeyeceği ve ret hakkının düşmesine sebebiyet verilmeyeceği benimsenmiştir.

Bunun yanında, doktrinde ileri sürülen güven nazariyesine göre; bir irade beyanının ya da iradi bir davranışın ne anlama geldiğini tespit etmek için, beyanda bulunan veya sözü edilen davranışta bulunanın iç iradesine değil, beyana yahut anılan davranışa muhatap olan karşı tarafın, dürüstlük kuralına göre, kendisince bilinebilen bütün hal ve şartlar gereği gibi değerlendirerek buna ne anlam vermesi gerektiğine bakılmaktadır.

Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının murisinin ölümünden sonra yasal yükümlülüklerini yerine getirerek veraset ve intikal vergisi beyannamesini vermiş olması, yasal süresi içinde verilmemesinin sorumluluk yaratacağı gözetildiğinde mirası kabul anlamında yorumlanamaz.

Öte yandan somut olayda, murisin ölüm tarihi itibariyle terekesinin açıkça borca batık olup olmadığı ve mirasçıların terekeyi kabul anlamına gelen işlemler yapıp yapmadıkları yeterince araştırılmamıştır. Mirasbırakanın hissedarı olduğu … ili, … ilçesi, … Köyü’nde bulunan 5078 parsel sayılı taşınmazın, mirasbırakana ait araçların değerlerinin ve borçlarının ölüm tarihine göre belirlenmemiş olması ve … Esnaf ve Sanatkarlar Kredi Kooperatifine ve … A.Ş’ne yapılan ödemelerin miktar, tarih, kim tarafından ödendiği ve icra tehdidi altında ödenip ödenmediğinin araştırılmamış olması doğru görülmemiştir. Ayrıca … Bankasında mirasbırakanın ölüm tarihinden sonraki hesap hareketlerinin davacı açısından terekenin benimsenmesi niteliğinde olup olmadığı da araştırılmamıştır.

Davacılar vekilinin mirasın reddine ilişkin vekaletnamesinde özel yetki bulunmamasına rağmen bu eksiklik tamamlatılmadan yargılamaya devam edilmesi de doğru görülmemiştir.

Mahkemece, belirtilen hususlar üzerinde durulmadan eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilmesi hükmün bozulmasını gerektirmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.10.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.