Blog

FOREX PİYASASI VE FOREX DOLANDIRICILIĞI

FOREX PİYASASI VE FOREX DOLANDIRICILIĞI

Öncü&Keskin Hukuk Bürosu ceza hukuku avukatları aracılığıyla ceza hukuku alanında açılabilecek her türlü davayla alakalı hukuki hizmet vermektedir.

Bununla birlikte tecrübeli İstanbul ceza hukuku avukatlarımız ceza hukuku alanı ile ilgili her türlü hukuki danışmanlık, hukuki arabuluculuk ve avukatlık hizmeti vermektedirler.

Forex Piyasası

Forex, foreing Exchange anlamına gelmektedir. Dolayısıyla aslında forex iki ülke arasındaki para birimin değiş tokuşu yani ticareti anlamındadır.

Bir ülke parası ile yabancı bir ülke parasının değiştirilmesidir. Forex piyasası ile paranın uluslar arası arenadaki yeri belirlenebilir. Ayrıca sadece döviz değil altın, gümüş, pamuk gibi emtialarda forex piyasalarında işlem görür

Forex piyasası dünyanın en likit ve en büyük piyasadır. Merkez bankaları, portföy yönetim şirketleri,ticari kurum ve kuruluşlar,bireysel yatırımcılar forex piyasalarında işlem yaparlar. Dolayısıyla forex piyasaları geniş bir yatırımcı yelpazesine sahiptir.

Forex piyasasının dünya çapında işlem yapma olanağının sunması, kaldıraçlı işlem yapma olanağı,dünyanın her yerinden işlem yapılabilmesi,tek merkezinin olmamasından ötürü dinamik yapıda olması tercih edilme oranını da artırmaktadır.

Forex piyasasında işlem yapmak yasaldır.Ancak forex piyasası Sermaye Piyasası Kurulu’nun denetimindedir. Ancak SPK lisansına haiz kurumlar aracılığıyla yatırım yapılabilir.Çünkü 6111 sayılı kanun ile kaldıraçlı işlemler SPK’nın iznine bağlanmıştır.

 

Forex dolandırıcılığı ise farklı yöntemlerle yapılmaktadır.Tabi ki dolandırıcılık faaliyetinde bulunan kurumların SPK lisansı yoktur. Bu yöntemlerden en çok tercih edilenleri ise kazanç vaadi ile mağdurların para aktarımını gerçekleştirmesinden sonra sitenin veya uygulamanın yok olması veya mağdurun işlem yeteneğinin kısıtlanması ile mağdurun işlem yapmasına müsaade edilerek mağdur kişi parasını sistemden çekmek istediğinde ise sigorta veya komisyon adı altında parayı vermekten kaçınmak şeklindedir.

Dolandırıcılık fiilini işleyen kişiler hakkında SPK mevzuatı veya Türk Ceza Kanunu’nun sair hükümleri uygulanabilir. Türk Ceza Kanun’da dolandırıcılık düzenlenmiş olup ilgili madde şu şekildedir,

Dolandırıcılık

Madde 157- (1) Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir.

 

Nitelikli dolandırıcılık

Madde 158- (1) Dolandırıcılık suçunun;

  1. a) Dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle,
  2. b) Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle,
  3. c) Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle,
  4. d) Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle,
  5. e) Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak,
  6. f) Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle,
  7. g) Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle,
  8. h) Tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında,
  9. i) Serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle,
  10. j) Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla,
  11. k) Sigorta bedelini almak maksadıyla,
  12. l) (Ek: 24/11/2016-6763/14 md.) Kişinin, kendisini kamu görevlisi veya banka, sigorta ya da kredi kurumlarının çalışanı olarak tanıtması veya bu kurum ve kuruluşlarla ilişkili olduğunu söylemesi suretiyle,

İşlenmesi halinde, üç yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. (Ek cümle: 29/6/2005 – 5377/19 md.; Değişik: 3/4/2013-6456/40 md.) Ancak, (e), (f), (j), (k) ve (l) bentlerinde sayılan hâllerde hapis cezasının alt sınırı dört yıldan, adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz.[61]

(2) Kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.

(3) (Ek fıkra: 24/11/2016-6763/14 md.) Bu madde ile 157 nci maddede yer alan suçların, üç veya daha fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında; suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde verilecek ceza bir kat artırılır.

 

Ayrıca dolandırıcılık suçunda TCK 168 uyarınca etkin pişmanlık uygulanabilir. Nitelikli şekilde işlenmesi halinde basit halindeki ceza artırılır.

 

İLGİLİ İÇTİHAT

Yargıtay Kararı – 19. HD., E. 2018/2634 K. 2018/6135 T. 27.11.2018

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

– K A R A R –

Davacı vekili, davacının davalı banka kredi kartı ile internet üzerinden müteakip defalar 01/06/2010-01/08/2012 tarihleri arasında xforex ve iforex isimli şirketlerden ons cinsinden altın satın almış olmasına rağmen altınların fiziki olarak kendisine gönderilmediğini, harcaması karşılığında herhangi bir mal ya da hizmet alamadığını, 2012 yılının 1 Ağustos tarihi itibari ile davacının xforex ve iforex şirketleri ile iletişiminin kesildiğini, defalarca uğraşmasına rağmen muhatap şirketlere ulaşamadığını, bu şirketlerin davacıyı dolandırdıklarını ve ortadan kaybolduklarını, bu sefer davacının davalı bankaya 16.08.2012 tarihinde başvurarak chargeback kuralları çerçevesinde parasının iadesini içeren talepte bulunduğunu, davalının itiraz tarihinden itibaren geriye dönük 120 günlük süreyi değerlendirip bu süreçte yapılan 7.370 USD’den yalnızca 4.370 USD’yi iade edip 3000 USD’yi iade etmediğini, oysaki davalının 01.06.2010 tarihinden itibaren yapılan tüm harcamaların iadesini yapması gerektiğini ileri sürerek, sözleşmeden dönme ve ödenen bedelin tümünü iade alma hakkını kullanarak itiraz tarihinden itibaren faizi ile birlikte davacının uğradığı zararın ve yaptığı 40.000 USD harcamanın iadesini dava ve talep etmiştir.

Davalı vekili, davacının internet üzerinde gerçekleştirdiği bu tarz işlemlere ait riskin kendisine ait olduğunu, chargeback sisteminin asıl uygulama alanının kredi kartı kopyalanması ve buna mukabil dolandırıcılık faaliyetlerini kapsadığını, huzurdaki davacı iddialarının bu uygulamanın kötüye kullanılmasına sebep olacak nitelikte olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece, yapılan yargılama ve benimsenen bilirkişi raporu uyarınca, internet üzerinden bu tarz döviz ve altın alımlarında kişinin kendisine bu malların gönderilmeyeceğini bilmiyor oluşunun kabul edilemeyeceği, bu malların değeri üzerinden bir nevi bahis oynanmış olduğu ve fiyatlarındaki değişime göre kişinin kar ve zarar edeceği, bununla beraber yasal düzenlemeler ile kontrol altına alınmamış forex piyasalarında riski göze alıp para kazanmayı hedefleyen davacının bu tasarrufuna bankanın anlık müdahil olmasının davalı banka ile diğer bankalardan beklenmeyecek, şahısların iradelerini kısıtlayıcı ve BDDK ilkelerine aykırı bir eylem olduğu, ayrıca chargebackin asıl uygulama alanının kredi kartı kopyalanması ve buna mukabil dolandırıcılık faaliyetlerini kapsadığı, davacının kredi kartı bilgilerini SPK’dan onayı bulunmayan ve onaysız bir şekilde forex işlemi yapan bir firmaya verildiği, bu bilgiler ışığında davacı tarafın chargeback iddiasının yerinde görülmediği, son olarak davacının kendi kusuru ile sebebiyet verdiği zarardan davalının sorumlu olamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.

Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 27/11/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay Kararı – 1. HD., E. 2014/668 K. 2015/11298 T. 5.10.2015

Taraflar arasında görülen tapu iptali, tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 05.10.2015 Pazartesi günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılardan A.. A.. ve vekili Avukat B. G. ile temyiz edilen davalı Ö.. N.. vekili Avukat F. G. geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen diğer davalı asiller gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi S. A. tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Dava, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil olmazsa bedelin tahsili isteğine ilişkindir.

Davacılar, ticari ilişki içinde oldukları C.. Ç..’nin kendilerini kandırarak, sahibi oldukları taşınmazları teminat olarak A.. K..’a vermeleri karşılığında Albert’in kendilerine İtalya’dan ziynet eşyaları getireceğini söyleyerek, taşınmazların Albert’e teminat mukabili temliki için davalı A.. A..’ın da yönlendirmesi ile davalı E.. S..’e vekâlet verdiklerini, aradan geçen sürede herhangi bir ziynet eşyasının gelmediğini, daha sonra davalılar Aydın, Albert ve Ömer’in diğer davalı Corç’daki alacaklarına karşılık hep birlikte kendilerini dolandırarak taşınmazların vekil Eyyüp tarafından önce Albert’e onun da bir süre sonra davalı Ömer’e muvazaalı olarak devrettiklerini öğrendiklerini, taşınmazlar karşılığında bugüne kadar herhangi bir bedel ödenmediğini ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile adlarına tescili olmazsa taşınmazların gerçek değerinin tespiti ile bedelin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili isteğiyle eldeki davayı açmışlardır.

Davalı C.. Ç.., davacıların beyanlarının kısmen doğru olduğunu, ihtiyacı nedeniyle her üçü de … Esnafı olan Albert, Aydın ve Ömer’den borç olarak altın aldığını, bu kişilerin bir süre sonra altınları ya da teminat istediklerini, kendisinin de taşınmazların Albert’e teminat olarak verilmesi için davacıları ikna ettiğini, ancak sözlerinde durmayıp taşınmazların daha sonra Ömer’e devredildiğini bildirerek davanın kendisi yönünden reddini savunmuştur.

Davalı Ö.. N.., dava konusu taşınmazları iyiniyetli olarak alacağına karşılık Albert’den satın aldığını, davacıları tanımadığını, Albert’in halen kendisine borcu bulunduğunu ve bu borç nedeniyle hakkında icra takibi başlattığını, davacıların davranışlarının hayatın olağan akışına ters olduğunu bildirip davanın reddini savunmuştur.

Diğer davalılar Albert, Aydın ve Eyyüp, cevap vermemişlerdir.

Davanın, vekâlet görevinin kötüye kullanılması olarak nitelendirilerek kabulüne ilişkin olarak verilen karar Dairece, ” davanın hile hukuksal nedenine dayalı olup mahkemece nitelendirmede hataya düşülerek hile hukuksal nedeni bakımından bir araştırma yapılmadığı, hile olgusunun kabulu halinde ise ikinci el durumundaki Ömer yönünden TMK’nın 1023.madde koşullarının araştırılması gerektiği” gerekçesiyle bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, mahkemece, davacıların hileye maruz bırakılmak suretiyle taşınmazların temlike konu edildiklerinin anlaşıldığı, ancak ikinci el durumunda bulunan Ömer’in TMK’nın 1023.madde koruyuculuğundan yararlanacağı, Ömer’in kötüniyetli olduğu iddiasının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; İstanbul …Noterliğinin 12.11.2007 tarihli 10047 yevmiye sayılı vekâletnamesinde davacı A.. A..’nın 1612, 1615, 2035 ve 2036 sayılı parsellerin, aynı Noterliğin aynı tarih ve 10048 yevmiye sayılı vekâletnamesinde ise davacı S.. A..’nın 1613 ve 1614 sayılı parsellerin A.. K..’a satışının temini için davalı E.. S..’e yetki verdikleri, vekilin bu yetkisine dayanarak 12.11.2007 tarihinde dava konusu edilen davacı Ahmet’e ait 1612, 1615, 2035, 2036 ve davacı Sait’e ait 1614 parsel sayılı taşınmazları davalı Albert’e satış yoluyla temlik ettiği, Albert’in de bu taşınmazların tamamını 17.7.2008 tarihinde diğer davalı Ömer’e satarak devrettiği, davacıların davalılardan Corç, Albert ve dava dışı C. K. hakkında 28.10.2008 tarihinde dolandırıcılık suçlaması ile C.Başsavcılığına şikayet dilekçesi verdikleri, eldeki davayı da 3.12.2008 tarihinde açtıkları anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere; hile, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma hilede yanıltma söz konusudur. Borçlar Kanunu’nun 28/l. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 36/1.) maddesinde açıklandığı üzere, taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (M. Ş. ) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.

Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.

Somut olayda; davalılar Corç, Aydın ve Albert’in …. faaliyet gösteren esnaf olup birbirleriyle ticari ilişkilerinin olduğu, ikinci el konumundaki davalı Ö.. N..’nun da …..ı esnafından olup gerek ilk el konumundaki davalı Albert ve gerekse diğer davalılar Aydın ve Corç ile aralarında alış-veriş ilişkisinin bulunduğu, bu ilişkinin davalı Ömer’in savunması ve … Esnafları Derneği Yönetim Kurulu Başkanlığının 17.4.2013 tarihli yazısının içeriğinden anlaşıldığı, sözü edilen yazıda, davalı E.. S..’in davalı A.. K..’ın çalışanı ve akrabası olduğu, Forex işlemleri ve Off Şhore döviz alım satımı işlerini Türkiye’de gayriresmi olarak yaptıkları, A.. A.., A.. K.. ve Ö.. N..’nun ise bu işlemlerde zaman zaman birlikte hareket ettikleri, birbirleri arasında al-ver ilişkisi olan esnaftan olduklarının bilindiğinin bildirildiği görülmektedir.

Yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda somut olaya bakıldığında, mahkemenin de kabulünde olduğu üzere, el ve işbirliği içinde hareket eden bir kısım davalılarca taşınmazların teminat mukabili temliki karşısında yurt dışından getirilecek ziynet eşyalarının satılarak birlikte kar elde edecekleri telkiniyle davacıları tapu idaresine götürmek suretiyle hileye düşürdükleri, çekişme konusu taşınmazların Albert’e bedelsiz temlikinin sağlandığı, davacıların satış iradesinin bulunmadığı, hilenin öğrenilme tarihinden itibaren davanın hak düşürücü süre içinde açıldığı, son kayıt maliki Ömer’in ise satış bedelini ödeme şekli ve diğer davalılar ile olan ilişkisi dikkate alındığında Türk Medeni Kanununun 1023.maddesi anlamında iyiniyetli üçüncü kişi olarak kabul edilemeyeceği sonucuna varılmaktadır.

Hâl böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.

Kabule göre de, davacıların terditli olarak tapu iptali ve tescil olmazsa bedel istekleri bulunduğu halde iptal – tescil isteğinin reddine karar verilmekle yetinilip bedel isteği ile ilgili olumlu-olumsuz bir karar verilmemiş olması da doğru değildir.

Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, 05.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.