GAYRİMENKUL HUKUKU 2024
GAYRİMENKUL HUKUKU
TAPU İPTALİ VE TESCİLİ DAVALARI
Mülkiyet kişiye eşyayı kullanma, yararlanma, tasarruf yetkisi veren kapsamı çok geniş bir haktır. Mülkiyet hakkı Türk Medeni Kanunu’nun 683. Maddesinde düzenlenmiştir. Mülkiyet hakkının nasıl sınırlandırılacağı ise 1982 tarihli Türkiye Anayasası madde 35’te gösterilmiş olup, mülkiyet hakkının kamu yararına sınırlandırılabileceği öngörülmüştür, taşınmaz mülkiyetinin kazanılması ise tapu siciline tescile bağlıdır.Ayrıca taşınmaz mülkiyetin devri için satış sözleşmesinin resmi şekilde yapılmış olması gerekir.
Tapu siciline nelerin taşınmaz olarak kaydedileceği Türk Medeni Kanunu’nun 704. Maddesinde gösterilmiştir. İlgili hükme göre arazi,taşınmazlar üzerinde sürekli ve bağımsız olarak kurulmuş haklar, kat mülkiyetine konu olan bağımsız bölümler taşınmaz olarak tapu siciline kaydedilir. Ayrıca tapu sicili resmi bir sicildir, anılan haklar istisnalar saklı kalmak kaydıyla tescille doğarlar. Herkes ilgisini kanıtlamak suretiyle tapu sicilini inceleyebilir, bu bakımdan tapu sicili alenidir.
Tescilin yapılması için tescil talebi gerekir, talepte bulunan geçerli iktisabın varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Bu tescil talebi yazılı şekilde yapılır. Tapu memuru bunu re ’sen yapamaz, ilgilinin isteğiyle talepte bulunulabilir. Tescil talebinin temsilci aracılığıyla da yapılması mümkündür ancak bu temsilciye özel yetki verilmesi gerekir. Yani yetki belgesinin kapsamı açıkça belirtilmeli ve hangi taşınmazlar için yetki verildiği açıkça yetki belgesinde gösterilmelidir.
Tescil sebebe bağlı bir işlemdir.Gerçek durumu yansıtmayan tescil ise yolsuz tescildir. Diğer bir deyişle hukuki sebepten yoksun tescil, yolsuz tescildir.Tapu tescili iptali davası ise yolsuz tescilin gerçek hukuki duruma uygun hale getirilmesini amaçlar. Bu dava ile gerçek hak sahibi malik olarak tescil ettirilir. Demek ki bu dava ilgili taşınmazın mülkiyet hakkıyla alakalıdır.
Tapu tescilinin iptali davası TMK 1025 uyarınca açılır. İlgili madde şöyledir:
Madde 1025- Bir aynî hak yolsuz olarak tescil edilmiş veya bir tescil yolsuz olarak terkin olunmuş ya da değiştirilmiş ise, bu yüzden aynî hakkı zedelenen kimse tapu sicilinin düzeltilmesini dava edebilir. İyiniyetli üçüncü kişilerin bu tescile dayanarak kazandıkları aynî haklar ve her türlü tazminat istemi saklıdır.
Yolsuz tescilin sebeplerine örnek vermek gerekirse ehliyetsizlik, muris muvazaası, aile konutu, ölünceye kadar bakma sözleşmesi dolayısıyla, vekâlet görevinin kötüye kullanılması halinde,kat karşılığı inşaat sözleşmesi nedeniyle, inançlı işlem sayılabilir. Tabi ki tahdidi bir sıralama değildir, somut olaya göre değişiklik gösterebilecektir.
Bu davayı hak kaybına uğrayan herkes açabilir. Bu dava tapuda yolsuz tescille malik gözüken kişi veya onun külli haleflerine yani mirasçılarına karşı açılır. Bu dava taşınmazın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesinde açılır ve bu mahkeme, 6100 sayılı HMK’ya göre kesin yetkili mahkemedir.
Bu dava olağan veya olağanüstü zamanaşımıyla iktisap hallerinde açılamaz. Buna göre kişi olağan halde iktisaptan faydalanmak için 10, olağanüstü iktisaptan faydalanmak için 20 sene taşınmaza zilyet olmalıdır. Bu hususlar TMK 712-713’te düzenlenmiştir.
Madde 712- Geçerli bir hukukî sebep olmaksızın tapu kütüğüne malik olarak yazılan kişi, taşınmaz üzerindeki zilyetliğini davasız ve aralıksız olarak on yıl süreyle ve iyiniyetle sürdürürse, onun bu yolla kazanmış olduğu mülkiyet hakkına itiraz edilemez.
Madde 713- Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.
Aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan veya yirmi yıl önce hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. Tescil davası, Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapuda malik gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılır. Davanın konusu, mahkemece bir gazete ve bir internet haber sitesinde ve ayrıca taşınmazın bulunduğu yerde uygun araç ve aralıklarla en az üç defa ilân olunur. Son ilândan başlayarak üç ay içinde yukarıdaki koşulların gerçekleşmediğini ileri sürerek itiraz eden bulunmaz ya da itiraz yerinde görülmez ve davacının iddiası ispatlanmış olursa, hâkim tescile karar verir. Mülkiyet, birinci fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur. Davalılar ve itiraz edenler, aynı davada kendi adlarına tescile karar verilmesini isteyebilirler. Kararda, tescili istenilen taşınmazın niteliği, yeri, sınırları ve yüzölçümü belirtilir ve karara, uzmanlarca düzenlenen teknik bilgileri içeren krokisi de eklenir. Özel kanun hükümleri saklıdır.
Ayrıca yine iyiniyetle tapu kütüğündeki tescile güvenip ayni hak iktisap eden kişinin bu kazanımı korunur.Bu husus da Türk Medeni Kanunu’nun 1023. Maddesinde düzenlenmiştir.
Madde 1023- Tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka aynî hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur.
Muvazaa Nedeniyle Tapu Tescilinin İptali Davası
Muvazaa sözleşmenin taraflarının gerçek durumu üçüncü kişilerden gizleyerek, dış dünyaya gerçekten farklı bir görüntü aksettirmeleridir. Muvazaa durumunda taraflar gerçek iradelerini gizlerler. Ve gerçek iradelerinden farklı bir şekilde geçerli olmayan bir hususta aralarında anlaşırlar. Muvazaa mutlak ve nispi olmak üzere iki türlüdür.
Mutlak muvazaada, taraflar gerçekte bir hukuki işlem yapmak istememelerine karşın üçüncü kişileri aldatmak amacıyla bir işlem yapmış gibi gösterirler. Nispi muvazaada ise, taraflar esas yapmak istedikleri, iradelerine uygun hukuki işlemi görünürdeki esas iradelerine uygun olmayan bir hukuki işlemin arkasına gizlerler. Bir hukuki işlemin muvazaalı olması için taraf iradelerine uygun olmayan görünürde bir işlemin varlığı ve bu işlemin de 3. Kişileri aldatma amacıyla yapılmış olması gerekir. Mutlak muvazaada yapılan işlem kesin hükümsüz olup nispi muvazaada ise anca görünürdeki işlem esas iradelerine uygun olan işlemin şekil şartlarını sağlıyorsa geçerlidir aksi halde değildir.
Muvazaa Türk Borçlar Kanunu’nun 19. Maddesinde düzenlenmiştir şöyle ki,
MADDE 19- Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.
Borçlu, yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı kazanmış olan üçüncü kişiye karşı, bu işlemin muvazaalı olduğu savunmasında bulunamaz.
Muvazaa uygulamada en çok muris muvazaası şeklinde kendini göstermektedir. Muris muvazaası ise miras sahibinin asıl niyetinin bağışlama olması yanında bu işlemi satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi altında saklamasıdır. Muris muvazaasının sebebi diğer mirasçıların söz konusu malı miras davalarına konu etmelerini önlemektir. Ancak burada asıl irade bağışlama olduğundan söz konusu işlem geçersizdir. Ve hakkı zedelenen kişiler tapu tescilinin iptali davasını açabilirler. Bu davada HMK’ya göre dava konusu taşınmazın bulunduğu yer Asliye Hukuk Mahkemeleri yetkilidir.Bu davayı açmak için herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süre yoktur.
Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi
Gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi tarafların ileriki bir tarih için belirlenen koşulların gerçekleşmesiyle söz konusu taşınmazın mülkiyetini devretme konusunda anlaşmalarıdır. Bu sözleşme iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Ve bu sözleşme ile birlikte alıcı bedel ödeme ve satıcı da mülkiyeti devretme yani temlik borcu altına girer. Demek ki satış vaadi sözleşmesi bir ön sözleşme olup diğer bir deyişle mülkiyetin devri için yani esasen taşınmaz satış sözleşmesi yapmak için bir taahhüttür.
Önsözleşme TBK 29’da düzenlenmiş olup şöyledir,
MADDE 29- Bir sözleşmenin ileride kurulmasına ilişkin sözleşmeler geçerlidir. Kanunlarda öngörülen istisnalar dışında, önsözleşmenin geçerliliği, ileride kurulacak sözleşmenin şekline bağlıdır.
Ayrıca taraflar satış sözleşmesi için gereken esaslı unsurlarda satış vaadi sözleşmesinde de anlaşmalılardır ki bunlar satılan mal, bedel ve tarafların anlaşmasıdır.
Taşınmaz satış vaadi mutlaka noter huzurunda ve düzenleme şeklinde yapılmalıdır. Bu husus Noterlik Kanunu madde 89’da düzenlenmiştir. Şöyle ki,
Düzenleme şeklinde yapılması zorunlu işlemler: Madde 89 – Niteliği bakımından tapuda işlem yapılmasını gerektiren sözleşme ve vekaletnamelerle, vasiyetname, mülkiyeti muhafaza kaydı ile satış, gayrimenkul satış va’di, vakıf senedi, evlenme mukavelesi, evlat edinme ve tanıma, mirasın taksimi sözleşmesi ve diğer kanunlarda öngörülen sair işlemler bu fasıl hükümlerine göre düzenlenir.
Taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin adi şekilde yani tarafların aralarında yazılı bir sözleşme yaparak akdetmeleri halinde ise şekil şartına uyulmadığından sözleşme kesin hükümsüzdür. Ayrıca sadece adi yazılı şekilde değil noterde onaylama şeklinde yapılan satış vaadi sözleşmesi de kesin hükümsüzdür, mutlaka noterde düzenleme şeklinde yapılması gerekir. Ayrıca noterde düzenleme şeklinde yapılan satış vaadi sözleşmesinde değişikliği gidilecek olursa bunun da noter huzurunda yapılması icap eder.
Bununla birlikte satış vaadi sözleşmesi nispi niteliktedir. Yani sadece taraflar için hüküm doğurmaktadır dolayısıyla satıcı birden fazla kişiyle satış vaadi sözleşmesi yapabilir ve hatta malını satış vaadi sözleşmesi yaptıkları dışındaki bir üçüncü kişiye satabilir.
Bundan kurtulmanın yolu ise satış vaadi sözleşmesini noterde düzenledikten sonra tapuya şerh ettirmektir. Tapuya konulan şerhle nispi nitelikten alacağa bağlı bir hal alan satış vaadi sözleşmesi ilgili üçüncü kişilere karşı da öne sürülebilir hale gelir. Taşınmaz satış vaadi dolayısıyla konulacak şerhin süresi ise Tapu Kanunu madde 26 dolayısıyla 5 yıldır.
Noterde düzenleme şeklinde yapılmayan satış vaadi sözleşmesine aykırılık halinde ise alıcı sebepsiz zenginleşme hükümlerine başvurabilir. Ayrıca satış vaadi sözleşmesinin zamanaşımı süresi yasal bir engel olmaması halinde 10 yıldır. Satış vaadi sözleşmesi edimin ifası, sözleşmenin feshi veyahut zamanaşımı ile sona ermektedir.
İÇTİHATLAR
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2017/ 245
Karar: 2020 / 763
Karar Tarihi: 11.02.2020
Davacı, kardeşleri … ve… ile birlikte yaşadığını, kendilerine intikal eden taşınmazların kira gelirlerini kardeşi …in tahsil ettiğini ancak ilerlemiş yaşının getirdiği akıl zayıflığı nedeni ile kira tahsil işlerini yapamadığını, ayrıca uzun zamandır alzeihmer hastası olduğunu, bu aşamada tanıştıkları davalı …’ın kardeşi …’i kandırarak elinden vekaletname aldığını, kira tahsili için düzenlendiğini bildirdiği vekaletnameyi kullanarak çok sayıda taşınmazı 3. kişilere aktardığını, dava konusu taşınmazı da adına tescil ettirdiğini, satış işlemlerinin bedelsiz ve kardeşi vekil …’in işlem sırasında ehliyetsiz olduğunu ileri sürerek 1130 ada 67 parsel sayılı taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davacının aktif husumet ehliyetinin bulunmadığını, taşınmazı devreden …’ın satış tarihi itibarıyla temyiz kudretinin bulunduğunu, iyiniyetli olduğunu, rayiç bedellerini ödeyerek dava konusu taşınmazı satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava dışı …’ın vekaletname tarihi ve satış tarihinde fiil ehliyetini haiz olmadığı, davalının ediniminin yolsuz tescil niteliğinde olup davalının iyiniyet ilkesinden yararlanamayacağı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
… KARAR:
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; davalının yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA,
Yargıtay
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2018/ 3948
Karar: 2020 / 768
Karar Tarihi: 11.02.2020
Davacı, mirasbırakanı …’ın 2857 ada 2 parsel sayılı taşınmazını ilk eşinden olma çocuklarından mal kaçırmak amacıyla ikinci eşi …’ya devretmek istediğini, tapuda işlem yapılırken taşınmazın 1/2 payının …’ya, 1/2 payının da kızı …’nin kocası olan davalı …’a devredildiğini; …’ın, mirasbırakan İbrahim ile babaannesi …’yı kandırarak bu payı adına tescil ettirdiğini; sonradan taşınmazın üçüncü kişilere satıldığını, elde edilen paranın bir kısmı ile babaannesi …adına 127 ada 54 parseldeki bir dairenin alındığını, kalan paranın da davalı … tarafından kendi babasına ait taşınmaza dublex daire yapımında kullanıldığını; babaannesi …’nın ölümünden sonra da dairenin tamamının kendisine verilmesi gerekirken yarı payının davalı … adına tescil edildiğini; işlemlerin muvazaalı olduğunu ve miras payının zedelendiğini ileri sürerek, 127 ada 54 nolu parseldeki dairenin davalı … adına olan payının iptaliyle adına tesciline; 2857 ada 2 nolu parselin satılması nedeniyle zedelenen miras payı karşılığında da tazminata karar verilmesini istemiştir.
Davalılar … ile kocası …, iddiaların doğru olmadığını, muvazaa bulunmadığını belirtip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, iddiaların kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne dair verilen karar Dairece ‘’…Somut olayda, dava dilekçesinin içeriği ve iddiaların ileri sürülüş biçiminden; muris İ.G.’ın dava konusu 2857 ada 2 parsel sayılı taşınmazla ilgili olarak eşi …ile damadı …’a yaptığı temlik hakkında “taraf muvazaası” ve “hile” hukuksal nedenlerine; dava konusu 127 ada 54 parsel sayılı taşınmazdaki daireye isabet eden pay ile ilgili olarak yapılan alım ve temlikler hakkında da “inançlı işlem” hukuksal nedenine dayanıldığı anlaşılmaktadır….Hal böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde gerekli araştırmanın yapılması, taraf delillerinin toplanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı nitelendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir.’’ gerekçesi ile bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde iddianın kesin delil ile kanıtlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
… KARAR:
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; davalının yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA,
Yargıtay
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2016/ 15014
Karar: 2020 / 741
Karar Tarihi: 10.02.2020
Davacılar, mirasbırakanları …’nun 538 ve 2694 parsel sayılı taşınmazlarını gelini olan…e temlik ettiğini, işlemin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile mirasçılar adına payları oranında tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, mirasbırakanları 1915 doğumlu …in tapusuz taşınmazların zilyetliğini çocukları ile birlikte kazandığı para ile 1950 yılında aldığını, kök murisin taşınmazları ihtiyacı nedeniyle sattığını ve bedelini tedavi giderleri için kullandığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
… KARAR:
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; davacıların yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA,
Yargıtay
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2016/ 15495
Karar: 2020 / 616
Karar Tarihi: 05.02.2020
Davacılar, mirasbırakan …’a ait 19 parseldeki 2 nolu bağımsız bölümün, …27. noterliğince düzenlenen 05.08.2003 tarihli vekaletnameye istinaden dava dışı vekili …tarafından 22.08.2003 tarihinde satış suretiyle mirasbırakanın kızkardeşi olan davalı …’e devredildiğini, satış bedelinin ödenmediğini, vekilin vekalet görevini kötüye kullanarak davalı ile el ve işbirliği içinde işlemi gerçekleştirdiğini ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar Dairece; “…çekişmeye konu taşınmazın miras bırakan ile davalıya babalarından kaldığı, pay temlikleri sonucu tamamının muris adına tescil edildiği, evrak arasına sunulan tapu kayıtlarından miras bırakan ile davalının çok sayıda taşınmazlarının bulunduğu ve varlıklı kişiler oldukları, davalının vekil ile işbirliği içerisinde hareket ederek bedelsiz olarak taşınmazın devrini sağlamaya, ekonomik yönden ihtiyacının olmadığı, öte yandan, işlemi gerçekleştiren vekil …’un tanık sıfatıyla alınan beyanında; miras bırakanın, babadan kalan bu yerin ölümü halinde kardeşine kalmasını istediğini belirterek kendisini vekil tayin ettiğini, devirden sonra davalının, yanında lastikle bağlanmış yüklü bir parayı murise verdiğini ifade ettiği, eksiğin tamamlanması yoluyla getirtilen kayıtlardan da; davalının 07.11.2012 tarihinde,… 4527 ada 1 parselde bulunan kat irtifakı kurulu 17 nolu meskenini davacı H.’a, 18 nolu meskeni de davacı …ye aktardığının ve yaşı küçük olan davacı … adına işleme velayeten annesi …’nun katıldığının görüldüğü, diğer taraftan aylık 2.250 – 2750.-TL olan miras bırakanın kira bedellerinin 09.01.2008 – 06.04.2009 tarihleri arasında davalının hesabından ödendiğinin banka kayıtları ile sabit olduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde; temlikin iradi olduğu, vekalet görevinin kötüye kullanılmadığı sonucuna varılmaktadır. Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerektiği..” gerekçesiyle bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
… KARAR:
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; davacıların yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA,
Yargıtay Kararı – 1. HD., E. 2014/22602 K. 2017/953 T. 28.2.2017
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 28.02.2017 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat Suphi Yiğit ile temyiz edilenler vekili Avukat …. geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi …’nin tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Asıl ve birleşen davada davacılar, ortak mirasbırakan …’ın maliki olduğu 2123 ada 36 parsel sayılı taşınmazını davalı oğluna mirastan mal kaçırma amacıyla muvazaalı olarak temlik ettiğini ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, iddiaların doğru olmadığını, bedeli karşılığında taşınmazı satın aldığını, murisin sağlığında davacılara da temliklerde bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, muvazaa olgusunun sabit olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, mirasbırakan …’ın paydaşı olduğu 2123 ada 36 parsel sayılı taşınmazdaki 9600/1673120 payını 26.12.1968 tarihinde satış suretiyle davalı oğlu …’a temlik ettiği, 1909 doğumlu murisin 13.05.1996 tarihinde ölümü ile geriye evlatları davacılar ….. ile davalı … ve dava dışı Mehmet’in mirasçı olarak kaldığı, yargılama sırasında taşınmazın kamulaştırıldığı ve mahkemece bedele hükmedildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Bilindiği ve Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesinde düzenlendiği üzere “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olayların varlığını ispatla yükümlüdür.” Yine 6100 sayılı HMK’nun 190/1.maddesi gereğince “ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
Somut olayda, taşınmazın davalıya temliki 1968 tarihinde yapılmış olup, mirasbırakan 1996 tarihinde ölmüş, eldeki dava ise 2012 tarihinde açılmıştır. Dinlenen davacı tanıkları, mirasbırakanın temliki mal kaçırma amacıyla yaptığına dair hükme yeterli bir açıklamada bulunmadıkları gibi aksine davalı tanıkları davalının taşınmazı bedeli karşılığında satın aldığını beyan etmiş olup, dosya kapsamındaki kayıtlardan davalının aynı taşınmazda 3. kişilerden de farklı tarihlerde pay satın aldığı, temlik tarihinde davalının Ankara da Dodge isimli firmanın bayiliğini yaptığı, 1964 tarihinde kendi adına şirketinin bulunduğu, bu hali ile davalının temlik tarihinde taşınmaz satın alabilecek maddi durumunun olduğu, mirasbırakanın davalı oğlunu tercih etmesini gerektirir somut bir belge ve bilginin davacılar tarafından sunulmadığı anlaşılmaktadır.
Açıklanan bu olgular, yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde; mirasbırakanın satış akdiyle yaptığı pay temlikinin gerçek iradesini yansıttığı, dava konusu taşınmazların davalıya temlikinin muvazaalı olmayıp gerçek satış olduğu, davacıların iddialarını HMK 190/1, TMK 6. maddesi uyarınca kanıtlayamadıkları sonucuna varılmaktadır.
Ayrıca, her ne kadar resmi akitte gösterilen bedel akit tarihindeki gerçek bedelden düşük ise de, salt bedeller arasındaki oransızlığın tek başına muvazaanın delili olamayacağı açıktır.
Hâl böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru olmadığı gibi, kabule göre de tazminat istenmediği halde 6100 sayılı …nun 26. maddesi gözardı edilerek istek dışına çıkılmak suretiyle bedele hükmedilmesi de isabetsizdir.
Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.480.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.